Cimnastiğin Tarihi

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE

CİMNASTİĞİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

Cimnastik, Eski Yunan uygarlığına, Eski Mısır’a ve İndus uygarlıklarına uzatılabilecek kadar eski bir geçmişe sahip olan spordur. İnsanlar yeryüzünde topluluk olarak yaşamaya başladıkları için çağlardan beri tanrıları ile iyi geçinmek için törenler yapar, tanrılarına adaklar sunarlardı. İşte cimnastiğin ilk örnekleri bu dini törenlerde görüldü. Bunlar bir çeşit dini danslar olup, tüm kabile fertleri genç, yaşlı, kız, erkek bu danslara katılır, kıvrak el, kol, omuz ve bel hareketleri ile oyunlarını müzik eşliğinde yaparak dans ederlerdi. Cimnastiğin ilk örneklerini gördüğümüz bu ilkel toplum kabilelerin dansları, yalnız dinsel törenler için yapılmaz av başlangıç ve bitimlerinde de yapılırdı. Bugün bile Güney Amerika, Avusturya ve Afrika’da bulunan kabilelerde bunun örnekleri görülmektedir.

Bugün anladığımız anlamdaki cimnastik daha sonraları oluşmaya başladı. Gerçek anlamda cimnastiğin bir fiziksel egzersiz olarak uygulanılması Eski Yunan uygarlığında görülür. Ancak bu tür fiziksel eğitim yalnızca soylu sınıfın çocuklarına aitti. Böylece bu sınıf çocukların sağlıklı bedensel gelişimleri sağlanıyordu. Bu tür uygulama daha sonraları da Roma uygarlığında benimsenmiş, cimnastiğe yönetici soylu sınıfların çocuklarının eğitildiği okullarda büyük önem verilmiştir. Ancak cimnastik Rönesans ve Reform dönemlerinden sonra çeşitli Avrupa ülkelerinde okullarda ders olarak uygulamaya konuldu.

Cimnastik 1450 yıllarından 1800 yıllarına kadar gerçek anlamda bir eğitim aracı olamadı ancak 1800’lerde yaygınlaşmaya başladı. İşte eski uygarlıklardan beri fiziksel egzersizlerin bir çeşidi olarak yapılan cimnastik modern olarak 19. yy’ların ortasında popüler oldu. Bugün izlediğimiz olaylar ve kurallar bu yüzyılın ortalarına kadar standart hale getirilmemiştir. Napolyon’un orduları Almanya’yı istilaya hazırlanırken, bir papazın oğlu olan Friedrich Ludwing Jahn adl. (1778-1852) bir genç bugünkü modern cimnastiğin temelini attı.

Bir kilise papazın oğlu olan Jahn, sınırsız serbestlikler içinde büyümüş daima fakirlerle, düşkünlerle, sakatlarla arkadaşlıklar kurmuştur. Bu arada düzensiz bir hayat sürmüş, memleketin her yerini dolaşmış, halk deyimleri, örf, adet ve gelenekleri için derin bir görüşe sahip olmuş, savaş sırasında Prusya bayrağı altında gönüllü hizmete girmiştir.

1811 yılı ilkbaharında Berlin yakınında olan Hasenherde denilen çayırda ilk açık hava cimnastik alanını açmış ve böylece Alman halk cimnastiğinin temelini atmıştır.

Onun asıl amacı vatanı için, hayatını ortaya koyabilen demir yumruklu iyi yüzebilen, kılıç kullanabilen, zıplayan, koşabilen ve güreşebilen kişiler yetiştirmektir. Jahn’a göre cimnastik ancak açık havada herkesin gözü önünde gelişebilir ve bu yüzden en küçük yerlerin bile bir cimnastik alanı olması gerekir.

Jahn cimnastiğinde alet olarak oldukça fazla gelişme sağlanmış paralel, barfiks, beygir, halka kendisi tarafından alet olarak cimnastiğe sokulmuştur. Ayrıca bol miktarda tırmanma, sallanma, çekme, itme, kaldırma, atlama, güreş gibi uygulamalar Jahn cimnastiğinde geniş ölçüde rastlanan uygulamalardır.

Jahn cimnastiğinin Berlin’den sonra başka yerlerde de yayılmış olması 1817’de Kiel ve Jeva Üniversiteleri tarafından kendisine şeref doktorluğunun unvanının verilmesini sağlamıştır.

19. yy. başında Almanya’dakine paralel olarak bir kuzey ülkesi olan İsveç’te Pehi Henrik Ling (1776-1839) beden eğitiminde bilimsel fizyolojik esaslara dayatılan ve az zamanda bir çok memleketlerde ortam bulan yeni bir sistem ortaya çıkarmıştır.

Cimnastiğe, sağlam, bilimsel esaslar kazandırmak amacı ile kendi kendine anatomi ve fizyoloji incelemelerine başlamış, sonradan sistemini kurmuştur. Bu sistem üzerinde vücutta iyileştirici etkisi olmayan hiçbir hareketin yeri yoktur. Çünkü Ling sisteminde tedavi fonksiyonuna çok yer verilmiştir.

Ling 1813 yılında İsveç Kralı XIII. Şarl’ın desteğini kazanarak cimnastik merkez enstitüsü adıyla bir öğretmen okulu kurmayı başarmış ve bu arada birçok eserler vermiştir. Bunlardan en önemlisi “Cimnastiğin Temel Esasları” adlı kitaptır. Kitap: insan organizmasının kanunlarından, pedagojiden, askerlikten, cimnastiğin vasıflarından (öğretmen ve araçlardan) bahseder, İsveç cimnastiği her hareketin vücut üzerinde incelemiş fizyolojik bir etki yapmasını ister.

İsveç cimnastiği bütün bu değerli muhtevasına rağmen yüzyıla yakın süre Almanya için meçhul kalıp reddedilmiştir. Ancak 1851-1863 yılları arasında açık ve en tasnif edilmiş bilimsel esaslarıyla en uygun sistem olarak ele alınmıştır.

Alman Friedrich Ludwing Jahn günümüzde kullanılan artistik cimnastiği biçimlendirmiş kişi olarak bu spor branşının babası sayılır. İsveçli Pehi Henrik Ling’in cimnastik alanında yaptığı çalışmalar ve geliştirdiği sistemler ise çağdaş cimnastiğin oluşmasında büyük rol oynamıştır. 1896’da modern olimpiyatlar başlarken seçilen 7 spor dalından biri de cimnastikti ama yarışmalara yalnızca erkekler katılırdı.

Bayan cimnastikçiler ilk olarak 1928 Olimpiyat Oyunlarında yarıştılar. Günümüzde her olimpiyattan önce ve sonraki yıllarda yapılan dünya şampiyonaları 1934’de başladı. Her yıl düzenlenen dünya kupaları ise 1975’de başladı. 1960 yılından sonra televizyon yayınları bütün dünyada cimnastiğin yaygın bir spor haline gelmesini sağladı.

RİTMİK CİMNASTİK

İlk kez 1984 Seul Olimpiyatları’nda resmi yarışmalar arasında giren ritmik cimnastite ip, çember, top, labut ve kurdele kullanılır. Hareketler çoğunlukla piyanoda çalınan bir müzik eşliğinde yapılır. Sporcu tek aletle yarışır. Cimnasti hareketleriyle dansın uyumlu bir bileşimi olan ritmik cimnastite öbür dallarda olduğu gibi zorunlu hareketler yoktur. Ama en az iki (olimpiyatlarda üç) zor hareket yapılması gerekir. Puan kazanmada akrobasi yeteneğinden çok özgünlük, jestler, mimikler ve gezerinin akıcılığı rol oynar.

Başarılı cimnastiçiler dengelerini asla yitirmeyen en zor hareketleri yaparken bile izleyenler çok kolay yapıyormuş duygusunu veren kendisine güvenen sporculardır. 1976 Montreal Olimpiyatları’nda 14 yaşındayken yedi kez 10 tam puan kazanan Romanyalı Nadia Comaneci böyle bir cimnastiçiydi.

TÜRKİYE’DE CİMNASTİK

Modern anlamda cimnastiğin ülkemizde uygulama kaynağı, Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’dir ve okulun kuruluşu ile başlar. 1868 yılında okul, tamamen batılı programla faaliyete geçerken,Fransa dan getirilen öğretmen kadrosu içinde bulunan beden eğitimi öğretmeni Monsieur Curel, modern cimnastik Türkiye’ ye getirilen kişi olmuştur.

Ülkemizde modern anlamda cimnastik ve halter çalışması, özellikle ilk iki dönemde, iç içe birlikte sürdürülmüştür. Zira ülkemizde benimsenen ilk cimnastik türü aletli olanıdır. Bu nedenle cimnastik salonunda halter çalışmalarında gereksinimi duyulan araçlar kullanılmış, böylece vücut esnekliğinin yanı sıra adale gelişimi ve kuvvetlenmesi, bu ağırlık çalışmalarıyla sağlanmıştır. Aletli cimnastik ülkemizde uzun yıllar uygulanmıştır. Curel, okulda görev aldığı ilk iki yıl içerisinde okul binasının bir salonunu cimnastikhane biçimine gelmiştir. Fransa ‘dan beraberinde getirdiği araç ve gereçlerin bu salona yerleştirmiştir. Bazı öğrenciler beden eğitiminin yararlarını, olimpiyat yıllarda tam kavrayamadıkları için bu hareketlere katılmammışlar ve cimnastik çalışmalarını da bulunan arkadaşlarını da şaşkınlıkla izlemişlerdir.

Curel’ in ülkemizden ayrılmasından sonra Monseiur Moiroux adında bir başka Fransız beden eğitim öğretmenliğine atanmıştır. Curel ‘in ilk sevgisini aşıladığı cimnastik çalışmalarına yeni öğreticinin ilk günlerinde daha çok sayıda öğrenci katılmaya başlamıştır. Hatta Curel in yetiştirdiği birkaç Türk genci çeşitli hareketlerde Moiroux ‘un dikkatini çekecek kadar başarılı olmuşlardır.

Galatasaray Sultaniyesi ‘n de beden eğitimi öğretmen olarak Monseiur Martinetti görev almıştır.Martinetti de öteki meslektaşları gibi aletli cimnastiğe çok önem vermiştir. Bu Fransız öğretmen,1878 yılında Galatasaray Sultaniyesi ‘neden ayrılarak harbiye mektebine cimnastikci olarak atanmıştır. Daha sonra Harbiye Nezareti tarafından Selim Sırrı Bey, yakından izlediği ve incelediği İsveç beden eğitim ve spor anlayışı Şehbal e yazmıştır. 23 Temmuz 1908 günü II. Meşrutiyetin ilanı ile Türk gençleri de daha rahat spor yapabilme olanağı elde ederken cimnastik dalında da büyük gelişmeler olmuştur., Meşrutiyeti in ilanından sonra Mazhar Bey İstanbul a dönmüştür. Birkaç yıl sonra aletsiz cimnastik olarak bilinen İsveç cimnastiğini benimsemiş olan

Selim Sırrı Bey de İstanbul a gelmiştir. Selim Sırrı Bey ülkemize olimpiyat yıllarda yabancı olan ve büyük bir topluluk tarafından yadırganan aletsiz cimnastiğin ateşli bir savunucusu ilk uygulayıcısı olmuştur.bu nedenle, yıllar yılı aletli cimnastiğin yararlarını anlatan ve bunu öğrencilerine anlatan Faik Bey le görüş ayrılığına düşmüş ve bu ayrılık aralarında kırgınlık yaratmıştır. Selim Sırrı Bey, cimnastik ile halter kaldırmanın birlikte yapılacağını kanıtlarıyla ortaya koymuştur. Bu görüş 1911 yılından sonra çeşitli yayınlarda yazdığı makale ve kitaplarda öne sürmüştür. Bu nedenle de klasik cimnastiğe bağlı olan,başta Faik Bey olmak üzere çok sayıda sporcunun şimşeklerini üzerine çekmiştir. İstanbul da aletli cimnastiğin yanı sıra Selim Sırrı Bey çalışmalarıyla İsveç cimnastiğinin okulu bitiren genç öğretmenler aracılığıyla tüm okullarda yayılmasına neden olmuştur.bu akımda aletli cimnastiğin baltalanmasına yol açmıştır. Ancak belirli bir gurubun korumasıyla aletli cimnastik çalışmaları da sürdürülmüş ve küçük Faik Bey, Mehmet Fetgeri, İlhami Bey ve Şefik Bey in çabalarıyla sonraki kuşaklara da aktarılmıştır. O yıllarda cimnastik çalışmalarının yapıldığı okulların başında Kuleli İdadisi, Mektebi Bahriye ve Galatasaray Mektebi Sultanisi gelmiştir.

Bir sonraki eğitim döneminde okulun beden eğitim öğretmeni olarak bu kez Stangelli görülmüştür. Komple bir sporcu olan yeni öğretmen, gelişinden kısa bir süre sonra 1880 yılında Maarif Nazırı Münif Paşa nın yardımıyla Beyoğlu’nda Hacaboğlu Pasajında açtığı özel cimnastikhane de bu sporun okul dışındaki yayılma çalışmalarında da yardımcı olmuştur.salon kısa sürede büyük ilgi toplamış ve düzenlenen bir gösteri de Maarif Nazırı Münif Paşa da bulunmuştur. Münif Paşa Stangelli nin öğrencilerinin attığı geriye saltoları hayretle izlemiştir

Stangelli nin öğrencisi Faik Üstün idman adında başarılı bir sporcuydu. Morioux ‘un teşvikiyle cimnastiğe başlayan Faik Bey kısa sürede büyük gelişme göstermiştir. Nitekim bir yıl sonra Stangelli ‘nin yerine Galatasaray Sultanisine ilk kez bir Türk beden eğitimi öğretmeni olarak Faik Bey atanmıştır. 1859 yılında doğan Faik Bey Türkiye ‘nin ilk idmancısı olarak kabul edilir. 1879 yılından sonra çok sayıda spor yetiştiren Faik Bey kendisini bu göreve tam 42 yıl atamıştır. Olağanüstü yetenekli kuvvetli ve komple bir spor olan aletli cimnastikte ki bu ilk isim cimnastikte de Faik Bey denilen bir ekol yaratmıştır. Bu arada 1899 yılında cimnastik yahut Riyaziyatı Bedeniye adıyla birde kitap yayınlamıştır. Bu modern Türk sporuna geçişte ilk spor kitabı olması nedeniyle çok büyük önem taşır. Faik Bey okullardaki çalışmaları yanı sıra Beyoğlu nda özel olarak açtığı salonda Türk gençlerinin bu sporda yetişmesine yardımcı olmuştur. Bu yıllarda kendisi gibi cimnastik tutkusu olan Mazhar Bey sivil okullarda çalışma yaparken Faik Bey de askeri okullarda bu sporun gelişmesine çaba göstermiştir. Faik Beyin Galatasaray Sultanisinde öğrencileri; Selim Sırrı, Rıza Tevfik,Doktor Hikmet Ali Rana, Şefki Kamil ve Mehmet Ali Beyler, Erdekli Miltiyadi ve Aleko Mulos Efendilerdi. Bu arada Sultan II. Abdülhamid ‘in devlet yönetimindeki katı tutumu nedeniyle Mazhar Kazancı Bey Almanya ‘ya giderek cimnastik ile çalışmalarına bu ülkede devam etmiştir.

1903 yılında temelinde cimnastik hareketlerinin ağırlık kazandığı Beşiktaş Osmanlı Kulübü bu sporun çok sayıda genç tarafından uygulanmasına ve yayılmasına ortam hazırlamıştır . Mazhar Bey bu okulda yaptığı çalıştırıcılık ile çok sayıda genç yetiştirmiştir. Türk cimnastiğinin ilk uluslar arası teması 1906 yılında Atina ‘da yapılan ara olimpiyatlarıyla olmuş, Selim Sırrı Tarcan’ ın sınıf arkadaşı Yorgo Abritanis iki elle onmetrelik ipe tırmanma yarışında dünya rekoru kırarak altın madalya kazanmıştır. Fenerbahçe kulübünde ise cimnastik çalışmaları 1914 yılında başlamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra okullarda, cimnastik derslerine yön verme çalışmaları için Selim Sırrı Bey görevlendirilmiştir. Selim Sırrı, bu görevden yararlanarak eğitim için İsviçre ‘ye gençlerin gönderilmesini sağlamıştır. Bu gençlerin İsviçre cimnastiğine göre eğitilmelerine yardımcı olmuştur.

Dr.Hamit Hüsnü Beyin 16 altın liraya satın aldığı barfix ve paralel, bu sporun sarı-lacivertli kulüpteki gelişimine kaynak olmuştur. Bu arada Fenerbahçe kulübünde İlhami Asım tüccar, General Nuri,Albay Kadri ve Tüccar Necati Beyler gibi başarıla cimnastikçiler yetiştirmiştir. Arka arkaya gelen Balkan ve Kurtuluş Savaşları nedeniyle gelişmekte olan öteki sporlarda olduğu gibi, cimnastikte de bir duraklama dönemi yaşanmıştır

Daha sonra aletli cimnastik konusunda da Mehmet Fetgeri,Şevket Kuğul, Esat Kazancı, Fikret Korkmaz, Atıf Gençsoy ve Nihat Yılbar gibi başarılı sporlar yetişmiştir.

Bir önceki kuşağın başarılı cimnastikçilerinden Nihat Yılbar 1960 da Almanya da bulunduğu zaman dünya da gelişen cimnastik tekniğini inceleme imkanı bulmuştur. Almanya Deutsche Turn Schule teknik direktörü Albert Dickhut ve Alman cimnastikçi Doktor Jozef Köhler ile yaptığı temasların neticesinde Türkiye ‘ye dönünce, ilk defa öğretim ve yardım usülleriyle aletli cimnastik kitabını yazmıştır. Daha sonra FİG nin yarışma kurallarını tercüme ederek Türkiye ‘de artistik cimnastik yarışmalarının bu kurallara uygun olarak yapılmasını sağlamıştır. Türkiye cimnastik federasyonunu 1957 yılında kurulmuştur.1960 yılında FİG in üyeliğine kabul edilmiştir. 1957 yılından itibaren bölgeler arası yarışmalar organize edilmiş, 1960 yılından itibaren cimnastikçilerimiz uluslar arası yarışmalara katılmaya başlamıştır. Romanya ‘da yapılan talebe oyunları, 1962 yılda Prag dünya şampiyonası,1967 yılında Tunus Akdeniz Oyunları bu dönemde cimnastikçilerimizin katıldığı yarışmalardır. 1970 yılında Ankara, Çankırı, Manisa ve Adana bölgelerinde ilk okul çocuklarına yönelik çalışmalar başlatılmıştır. 1972 yılında ilk antrenör kursu açılmıştır. 1973 yılında ilk kez bireysel olarak büyüklerde 1975 yılında ise ilk kez bayan sporcularında iştirakiyle takım olarak gençlerde Balkan şampiyonasına katılım sağlanmıştır. İsveç Cimnastigi’nin beden eğitimi öğretmeni olan S. Sırrı Tarcan tarafından Türkiye’de yayılmasına karşılık, Artistik Cimnastik uzunca bir süre eğitim alanında gelişimini tam olarak sağlayamamıştır.

Ancak 1977 yılında eski Cimnastik federasyonu Başkalarından Nihat Yılbar ile birlikte Kamil Özer ve Sami Mengütay’ın İstanbul Spor Akademisinde görev almalarıyla, bu spor dalının beden eğitimi öğretmeni olacak öğrencilere tam anlamıyla öğretim ve eğitiminin verilmesi mümkün olmuştur. Buna benzer uygulama, daha sonra Manisa Spor Akademisinde Seyhan Hasırcı, Metin Sayın ve Hasan Onmuş, Ankara Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümünde Salih ve Sibel Suveren ile devam ederek, mezun olan öğrencilerin Türkiye’nin çeşitli yörelerine atanarak bu sporun gerçek anlamda tanınması ve yaygınlaşması sağlanmıştır. Türkiye’ de cimnastik, özellikle 80’li yıllardan sonra atak yapmış, yine bu dönemde, iki Bulgar antrenörü ülkemize gelmesiyle ritmik cimnastik çalışmaları da başlanmıştır.

Türk Cimnastik tarihinde Ufuk Alpkaya ismi önemli bir yer tutmaktadır. Ufuk Alpkaya 1983 yılında Bulgaristan’da yapılan Balkan Şampiyonası’nda kendisinin ve Türkiye’nin yurt dışı müsabakalarında ilk madalyasını aldı. 1966 yılında Ankara’da doğmuştur. 1973 yılında cimnastiğe başlamıştır. Altı kez Türkiye Şampiyonu olmuştur. 1985 yılından itibaren sporculukla beraber antrenörlük de yapmıştır ve 35 kez milli olmuştur. 1992 yılında Milli Olimpiyat Komitesi’ne en genç üye olarak kabul edilmiştir.

1990 yılından itibaren sporcularımız Balkan Şampiyonasında yer, atlama beygiri, paralel ve barfiks aletlerinde birincilikler kazanmaya başlamışlardır. 1990 ve 1992 yılları da Suat Çelen, 1992’de Murat Canbaş dünya okullar şampiyonasında birincilik elde etmişlerdir. 1991 yılında yapılan Balkan Cimnastik Şampiyonasında ve 1993 yılında İsviçre’de düzenlenen Avrupa Gençler Şampiyonası’nda atlama beygirinde Murat Canbaş’ın paralelde Suat Çelen’in altın madalya almalarıyla, cimnastik sporu ile ilgili umutları arttırmış, aynı yıl Akdeniz oyunlarında Murat Canbaş atlama beygirindeki başarısını tekrarlamış ve birinci gelmiş, Romanya da yapılan Balkan Gençler Şampiyonasında Bahadır Altay paralelde bronz madalyaya ulaşmıştır.

1994’ün sevindirici gelişmesi ise 1970 yılından beri katılmadığımız dünya cimnastik şampiyonasına Murat Canbaş, Bahadır Altay ve Hakan Üanl dan kurulu bir ekiple katılımımız olmuştur. Avustralya ‘da düzenlenen bu şampiyonada Murat Canbaş atlama beygirinde dünya 7. liğini elde etmiştir. Bolu ‘da yapılan Balkan Büyükler Artistik ve Ritmik Cimnastik Şampiyonasında sporcularımız bir altın, iki gümüş ve yedi bronz madalya alınmış; ritmik cimnastikte Aslı Saadet Balkanlardaki ilk bronz madalyamızı kazanmış, cimnastikçilerimiz erkeklerde takım halinde 3., bayanlarda2., ritmik cimnastikte 3. olmuştur. Aynı yıl Murat Canbaş bir trafik cezasında hayatını kaybetmiştir. 1995 Uluslar arası Boğaziçi Cimnastik Turnuvasında bir altın (Suat Çelen-yer minderi), 2 gümüş, 2 bronz madalya kazanmışlardır.1996 yılında yapılan Boğaziçi Turnuvasında ise Bahadır Altay bir altın madalya almıştır.